ÜNİVERSİTEDE MESCİT TALEBİ ÜZERİNE: NİÇİN EVET, NASIL BİR EVET?



Boğaziçi Üniversitesi’nde, kimi öğrencilerin mescit talebiyle başlattıkları kampanya, gerek yazılı basında, gerekse sosyal medyada günlerdir tartışılıyor. Öğrencilerin, kampüs alanı içerisinde mescit talebinin üniversite idaresince geri çevrilmesi üzerine, öğrenciler imza kampanyaları ve sosyal medya etkinlikleri ile seslerini duyurmaya çabalıyor. Peki, kendini siyaseten solda konumlandıran bireyler olarak, Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin kampüs alanı içerisindeki mescit talebiyle ilgili olarak, nasıl bir pozisyon üretmeliyiz? Ortada gerçekçi ve karşılanması elzem bir talep mi var, yoksa kimilerinin ileri sürdüğü gibi, bir “yaygara” mı koparılıyor?

Önce, elimizdeki rasyonel verilere bakarak işe başlayalım. Bu topraklarda yaşayan yurttaşların büyük bir kısmı Sünni – Müslüman ve Sünni - İslam öğretisi de, düzenli olarak namaz kılmayı, inancın en önemli yerlerinden birisi olarak tanımlıyor. Yine Sünni - Müslüman Türkiyeli yurttaşların önemli bir kısmı, namaz ibadelerini mümkün olduğunda yerine getirmeye, gündelik hayatını sürdürürken, ibadetlerini de aksatmamaya çabalıyor. Düzenli olarak namaz kılmak isteyen bir kişinin, günde beş kez ibadet için mekâna ve zamana ihtiyacı oluyor. Dolayısıyla, namaz ibadetini gerçekleştirmek için, gündelik hayat akışının sürdüğü kamusal alanlarda, en azından bir mescide gereksinim duyulduğu aşikar.

Bir üniversite öğrencisi, derslerini takip ederken ve sınavları sürerken de, namaz ibadetini de tıpkı dersleri ve sınavları gibi aksatmaksızın sürdürmek isteyebilir ki, anladığım kadarıyla Boğaziçi Üniversitesi’nde mescit talep eden öğrencilerin de temel derdi bu. Eğer öğrencilerin, kampüs alanı içerisinde bir mescit talebi varsa, üniversite idaresinin üzerine düşen “görev”, bu insani talebi karşılaşamaktır. İdarenin mescit talebine olumlu yanıt vermesinin, ibadetini ve derslerini bir arada yürütebilmeyi isteyen öğrencilerin, bu yöndeki gereksinimlerini karşılaşamaktan başka bir sonucu olmayacaktır.   

Mescit talebini niçin desteklediğimi, daha doğrusu, siyasal derdi, bireylerin inançları ve yönelimleri doğrultusunda kendilerini gerçekleştirmeleri önündeki engellerin kaldırılması olan ve siyasi pozisyonu sola tekabül eden bir bireyin,  niçin bu talebi desteklemesi gerektiğini, bu talebe çekimser ve olumsuz bakanların eleştirileri üzerinden anlatmak daha yerinde olur sanırım. Hiçbirine katılmadığım aşağıdaki eleştirilere bir yanıt vermeye çabalayalım:

Talebe Karşı Çıkanların Eleştirisi 1: Boğaziçi Üniversitesi’nin çevresinde zaten yeterince cami var. İbadet etmek isteyen öğrenciler oraya da gidebilir.

Namaz ibadeti, günün beş farklı zaman diliminde, belirli saat aralıklarında gerçekleştirilebiliyor. Çoğu kez, öğrencinin ders veya sınav takvimiyle namaz saatleri, uyumlu olmayabiliyor ve öğrenci, namaza yetişebilme kaygısıyla dersinden ya da sınavından olabiliyor, ya da tam tersine, dersine yahut sınavına yetişme kaygısıyla, ibadetinden olabiliyor. Dolayısıyla, Boğaziçi Üniversitesi kampüsünün çevresinde bir ya da birkaç cami olması, öğrencilerin mescit talebini anlamsız kılmıyor. Öğrenciyi bu stresten ve kayıptan kurtarmak için, kampüs içinde belirli bir alanı ibadet alanı olarak düzenlemek yeterli. Her bireyin, inançlarını eksiksiz bir şekilde sürdürme ve aynı zamanda dünyevi işlerini de aksatmamayı talep etme hakkı var.

Talebe Karşı Çıkanların Eleştirisi  2: Kampüse mescit talebi, siyasi bir talep değil mi? Bunu niçin kabul edelim?

Gerçekten de, mescit talebinde bulunan arkadaşların siyasi bir amaçları da olabilir. Fakat zaten hayat dair edimlerimiz, en basit gibi gözüken kararlarımız bile, özünde ideolojik değil midir? Hayatın hiçbir alanı, politik yönelimlerimizden, hayatı algılayış metedolojimizden ve içsel olduğumuz değerlerden azade değildir. Dolayısıyla, kampüs alanına mescit talep eden arkadaşların amaçları ne olursa olsun, ibadet süreçlerini aksatacak bir süreç söz konusu ise, bu eksikliğin giderilmesi insani ve siyaseten de ahlâki bir zorunluluktur.

Talebe Karşı Çıkanların Eleştirisi 3: Üniversite alanına mescit talebi, dogmaları bilim merkezlerinde yerleşikleştirmektir. Bilim ve özgür düşünce adına, mescit talebi reddedilmeli.

Pozitivist aklın teyakkuz halinin ifadesi olan bu çıkarımları da son günlerde sıkça işittik. Dinin dogma olduğu söylenir fakat, inançlı birisi, bunun tam aksini de ileri sürebilir. Dolayısıyla hiçbir zaman, “mutlak olarak” dinin gerçekten dogma olup olmadığını bilmemiz mümkün değil; nereden baktığınıza göre değişkenlik gösteren bir durum söz konusu. Kaldı ki, mescit talebinde bulunan öğrenciler, herkes için mescit talebinde bulunmuyor, sadece namaz kılma derdi olan öğrenciler adına böyle bir talepte bulunuyorlar. Başka bir ifadeyle, üniversitede her bireyi kapsayacak, kurumsal yapıyı etkisi altına alan bir talepten değil, namaz ibadetini sürdürme amacında olan öğrencileri ilgilendiren bir talep var, dolayısıyla ne bilimsel faaliyetleri ne de özgür düşünceyi olumsuz etkileyecek bir karşı edim söz konusu değil.

Bir de parantez açmak gerekir. Eğer üniversitelerde dogmayı eleştirmeye samimi olarak niyetliysek, işe, YÖK Kanunu’nun tek tip insan yetiştirmeye odaklı hükümlerini eleştirerek başlayabiliriz. Umarım, mescit talebine “dogma yaratabilir” gerekçesiyle karşı çıkan arkadaşlar, “üniversitelerin işlevinin Atatürk milliyetçisi yurttaşlar yetiştirmek” olduğunu ifade eden YÖK Kanunu’na da aynı şiddette karşı çıkarlar; en azından tutarlı olduklarını görürürüz.

Talebe Karşı Çıkanların Eleştirisi 4: Sayısız inanç grubu var. Üniversitede her isteyene ibadet alanı mı açılacak?

Eğer gerçekten bir gereksinim varsa, evet. Sözgelimi, Alevilik de bir inançtır ve ibadethanesi Cemevi’dir. Fakat bir Alevi bireyin, Sünni Müslüman bir bireyden farklı olarak, günlük olarak takip etmesi gereken düzenli ve zamana ayarlı bir ibadet çizelgesi yoktur. Dolayısıyla bir Alevi öğrencinin, “kampüste Cemevi” talebi, gerçekçi bir talep değildir. Keza, benzeri bir durum Hristiyanlar için de geçerli. Bu nedenle, talepte bulunan insanların dinsel öğretilerinin taleple ne kadar örtüştüğüne bakmak ve akla ve vicdana uygun bir karar vermek gerekiyor.

Sonuç olarak, en azından öğrencilerin bir kısmı için namaz ibadeti, günde beş kez yerine getirilmesi gereken uhrevi bir zorunluluk. Aynı şekilde, dersler ve sınavlar da, bu öğrenci arkadaşlar için, yerine getirilmesi gereken dünyevi zorunluluklar. Boğaziçi’nin Müslüman ve dindar öğrencileri, uhrevi zorunluluklarını yerine getirirken dünyevi zorunluluklarda, dünyevi zorunlulukları yerine getirirken de uhrevi zorunluluklarda kayba uğramak istemiyor. Üniversite yönetiminin bu durum karşısında ortaya koyması gereken tek pozisyon, öğrencilerini bu zorluktan kurtaracak bir adım atarak, mescit talebine olumlu yanıt vermesidir.

İnancımız ne olursa olsun, vicdan sahibi ve empati kurabilen zihniyette içsel bireylere düşen de, Boğaziçi Üniversitesi’ndeki arkadaşların yaşadığı bu zorluğa karşı, onların hayatını kolaylaştıracak mescit talebini desteklemek olmalı. Birbirimizin hayatlarını kolaylaştıralım. Daha çok özgürlüğün, daha çok demokrasinin, daha çok empatinin, daha çok vicdanın ve aklın eseri olacak bir Türkiye, böyle küçük gözüken fakat özünde önem taşıyan olaylardaki pozisyonlarımızla ortaya çıkacak. Türkiye solu da, böylesi tartışmalarda, özgürlüklerden, vicdandan ve empatiden yana tavır koyarak, üzerine düşen sorumluluğu mutlaka yerine getirmeli.   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder