Türkiye solu için bir çıkış yolu olarak Cumhurbaşkanlığı seçimleri

Cumhurbaşkanlığı seçiminin 2014 yılında gerçekleştireceğinin kesinleşmesi, beklendiği gibi Başbakan Erdoğan'ın Çankaya hesaplarının daha yüksek sesle konuşulmasını sağladı fakat şaşırtıcı olan, önümüzde artık net bir tarih olmasına rağmen kendini solda tanımlayan örgütlü güçlerin Cumhurbaşkanı adaylığı için kısık sesle olsa bile bir isim telaffuz etmemeleri. Nitekim Türkiye solu, 2014’teki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin salt ülke için değil, kendi kimlik bunalımını aşması için de bir eşik olabileceğinin farkına varabilmiş değil; bu sessizliği açıklayan en makul önerme bu.

Başbakan Erdoğan'ın 2014 yılında Çankaya'ya çıkmak istediği bir sır değil; nitekim Erdoğan, 2011'de son kez milletvekili adayı olduğunu söyleyerek dolaylı da olsa Cumhurbaşkanlığı adaylığını ilân etmiş oldu. Yine Erdoğan, sonu muhtemelen başkanlık ya da yarı başkanlık sistemine varacak bir süreç çerçevesinde Çankaya'ya çıktığında elinde kayda değer bir siyasi güç olmasını hedefliyor ki son dönemde hazırlık çalışmaları hızlanan yeni anayasa çalışmaları, bu sürecin yasal çerçevesini hazırlaması bakımından Erdoğan için oldukça işlevsel. Meclis'i ve partisini geride bırakarak Çankaya yolunu tutmayı planlayan Erdoğan'ın, bu süreçte Cumhurbaşkanı'nın sahip olduğu sembolik yetkilerle yetinmek istemeyeceği açık.

Halihazırdaki politik atmosferde, karizmasıyla ve toplumsal popülaritesiyle Erdoğan'ın önüne geçebilen bir lider bulunmuyor. Öte yandan, demokrasi tarihimizde Cumhurbaşkanı ilk kez halk tarafından seçilecek ve çok partili siyasi hayata geçildiğinden bu tarafa belirli dönemler dışında ciddi bir iktidar alternatifi olmayı başaramamış Türkiye solu, belki de ilk kez toplumun karşısına arkasında uzlaştığı ortak bir adayla çıkma şansına sahip olacak. Başka bir deyişle, birbirine epey tezat iki durum mevcut: Bir tarafta, yüksek karizması ve toplumsal desteği olan bir potansiyel aday var, diğer tarafta ise solun eline daha önce hiç geçmemiş olan bir uzlaşı ve tek ses olma fırsatı var. Erdoğan’ın güçlü yetkilerle donatılarak Cumhurbaşkanı seçilmesinin siyasal demokrasiye ve özgürlüklere vereceği müstakbel zararın boyutunu düşünmek bile, kendisini solda tanımlayan tüm güçleri bir ortak eylem arayışına gitmeleri için yeterli bir nedendir.

Türkiye solu, farklı renkleriyle bir araya gelip ortak bir eylem planı hazırlamalı ve toplumun tüm ihtiyaçlarına nasıl yanıt vereceğini bizlerle paylaşmalı. Sosyal demokratları, sosyalistleri, Alevileri, Kürtleri, gayrimüslimleri, dindarları, eşcinselleri, kadınları, çocukları, emeklileri, engellileri...tüm siyasal, etnik, dinsel, cinsel ve diğer sosyal sınıfları hedef kitle olarak görüp, toplumsal taleplere nasıl yanıt verip bunları siyasal alana nasıl taşıyacağını bu topluma tutarlı ve net bir şekilde anlatmalı. Bunu becerebilmek, solu ilk kez ciddi bir alternatif haline getirmenin ötesinde, solun kendi içindeki tutarsızlıkları ve soru işaretlerini aşması bakımından da işlevsel olacaktır. Bu nedenle 2014’teki Cumhurbaşkanlığı seçimleri, sadece Türkiye'de solun bir alternatif olması için değil, solun kendi kimlik bunalımını aşması için de bir fırsattır ve aslında mesele, solun Erdoğan'ı alt edebilmesinin de ötesinde, solun böylesi bir işe girişip iktidar olmak için inisiyatifi alabilirliğidir.

Fakat en başta da belirttiğim gibi bu, bir ütopyadan öteye gitmeyecek olan bir düşünce. Sol kabul edelim ya da etmeyelim, en azından Türkiye'de kendisini solda tanımlayan en örgütlü güç, CHP. CHP'nin kendisini diğer sol güçlerden soyutlayarak solda ortak tutumdan "CHP çatısında birleşme"den başka bir şey anlamaması, bu fikre en büyük engel ve aynı zamanda solda kabul ettiğimiz seçmenin de azımsanmayacak bir kısmı da halâ CHP'ye oy veriyor. Umarım CHP böylesi bir işe sıcak yaklaşır da, bu vesileyle kendini solda tanımlayıp milliyetçilik sularında yüzen zihniyetle de yüzleşebilir ve Türkiye solu da bu vesileyle rahat bir nefes alabilir. Ortak bir dil yaratacak iradeyi sergileyebilen bir sol, 2014’teki seçimleri yitirse dahi, müstakbel geleceğimiz için net bir çağrıda bulunma görevini yerine getirmiş olacaktır. Aksi halde solu kısır tartışmalar içerisinde tüketmeye devam edeceğiz.