Türkiye'de Sol ve Açmazları

Üç sorunu özetle ortaya koyarak, Türkiye solu, solun evrensel gündemi ve Cumhuriyetin temel değerleri üçgenindeki açmazları açıklamaya ve solun cumhuriyet ve laiklikle olan ilişkisi bağlamında yıllardır solun iktidar olamaması üzerinden tartışılan "solun krizi"ni Türkiye sosyal demokrasisi merkezli olarak tartışmaya çalışacağım.

Yeniden üretim sorunu


Batı'da solun, kimi zamanlar geriye düşse dahi her zaman ciddi bir iktidar alternatifi olabilmeyi başarması, Türkiyeli sosyal demokratlar için üzerinde düşünülmesi gerekli bir konudur. Avrupa sol zihniyetinin ayırıcı özelliği, değişen politik, iktisadi ve toplumsal koşullar karşısında kendisini soru(n)/sorunsallardan mahrum bırakmaması, aksine, dönemin, mekânın ve koşulların yeniden gözden geçirilmesi yoluyla kendisine yeni sorunsal alanları belirleyerek ve sorunsal önceliklerini yeniden kurarak, kendisini "yeniden üretmesi"dir.

Türkiyeli sosyal demokratların ilk açmazı, CHP vasıtasıyla, kendilerini kadim devletin kurucusu, sahibi ve ebediyete dek yılmayacak bekçileri olarak görmeleridir. Dolayısıyla devlet/sistem/rejim, Türkiye solu için özel bir anlam kazanıp müdafaası her şeyden öncelikli bir nesneden farksız hale geliyor. Daha da ötesinde, bu zihniyetin içerisinden konuşanlar için, bir müddet sonra "ebed müddet" devlet ile kendi varlıkları türdeş ve iç içe geçmiş tek bir "şey"i ifade etmeye başlıyor ve ikinci açmaz tam da buradan doğuyor.

İkinci açmaz, Türkiyeli solun, devletine olan sahibiyet hissi nedeniyle kendisini buradan türeyen sabit kavramlara özgülemesidir, böylece kendisini o sabit kavramlar ile ifade edebilme, hatta ötesinden sürdürebilme istencini ortaya koymuş olmasıdır. Nitekim, buna paralel olarak Türkiye'de solun başarısızlığının ardında yatan öncelikli neden, kendisini sabit başlıklara özgülemesi ve değişen zamana karşı inatla aynı dar başlıklar üzerinde, aynı dar "söylem" ile kendisini var etmeye çalışmasıdır. Cumhuriyet, laiklik, Atatürk ilkeleri ve bunlardan türeyen benzer kavramları temeline alan Türkiye solu, "durmaksızın" bu kavramlara ilişkin, üstelik "aynı" kaygıları ve koruyucu şeyleri söyleyerek, bu sabitlerine dayanarak "aynı söylemi" üretti. Yeni koşullara, yeni topluma ve yeni bireyine yeni cevaplar verememe aczine düştü.

Bu "kendini tekrar"ın ardından, evrensel solun kimi başlıklarını da kaba hatlarıyla kendi merkezine eklemlemeye çalışan Türkiye sosyal demokrasisi, sosyal adalet/sosyal devlet menşeli ana başlıkların "sadece" dillendirilmesinin sol olmak için yeterli olacağını düşündü, nitekim söylemde ve pratikte önemsiz bir yer "işgal eden" evrensel sol gündemin, bu eklemlenme ile kendilerini "sol yapacağına" gerçekten de inandılar, ayrıca bu işi bir toplumsal onay aracı olarak görmekten de imtina etmediler. Dolayısıyla Türkiyeli sosyal demokratlar, asla evrensel sol gündemin başlıklarını asıl meseleleriymiş gibi sahiplenmediler, bunu salt bir meşruiyet ve onay aracı olarak kullanmayı yeğlediler.

Nitekim, bu çarpıklıkların ardından gelen her başarısızlığın sonrasında ortaya çıkan ittifak, solda birlik vb. tartışma ve başlıklar, burada kısaca çerçevesini çizmeye çalıştığım solun zihniyet çarpıklığını aşmasında hiçbir katkısı olmayan ve olmayacak, aksine bu çarpıklığın üzerinden yükselen sığ başlıklardır.

Cumhuriyet, laiklik, Atatürk...


Bir de, Türkiyeli sosyal demokratların sıkça dillendirdikleri Cumhuriyetin temel değerlerini koruma kaygısına değinmek gerekiyor, bu da üçüncü açmaz. Aslında, sol, "zaten" tarihsel arka planı itibarıyla Cumhuriyeti savunur, laiklik taraftarıdır ve seküler hayatı destekler. Dolayısıyla, "zaten" öncülü ile ifade ettiğimiz bu kavramları merkeze almak, hele hele artık bu kavramların yerleşikleştiği bir ülkede bunu yapmak, boşa sopa sallamaktan farksızdır. Kaldı ki bu değerleri savunmak, sizi 19. yy Fransa'sında solcu yapabilirdi fakat bugün, başlı başına bu değerler sol yapmaya yetmez.. Çünkü bugün sol olmak, günün ideolojilerinin içselleştirdiği bu kavramların ötesinde daha farklı değerlere ve sorun alanlarına sahip çıkmak, bunları "dert edinmek" ile mümkündür. Nitekim, sağ zihin dünyalarının da bu kavramlar -cumhuriyet ve laiklik...- ile bir sorunu kalmamıştır artık, dolayısıyla bir sol partinin cumhuriyet, laiklik, seküler hayat vb. kavramların üzerinden siyaset üretmeye çalışması onu sağ ideolojilerden ayırt etmeye yetmeyecektir. Bu tutum, geçenin ve yerleşenin üzerinden bugüne dair çözümler ve geleceğe dair varsayımları yeni ortaya çıkışlara "rağmen" üretmeye çalışmaktır.

Son tahlilde bu zihniyet, bugünü ve bugün eliyle yarını kaçırmaktır, bugüne ve müstakbel geleceğe karşı akıl almaz bir direniştir, muhafazakârlığın da ta kendisidir.

Yeni bir neden bulmak


Cumhuriyetin temel değerlerini savunma merkezli bir bakışın, solu ister istemez statükocu, muhafazakâr ve evrensel sol gündemden uzak düşürecek bir anlam ifade ettiği ortada. Türkiye solunun bu gerçeği görebilmesi, en az kendisini çarpık olmayan bir zihniyet dünyasında yeniden kurması kadar önem taşıyor.

Etnik, dinsel, siyasal, cinsel... mağdurları, küresel iklim değişikliğini, sosyal devletin tasfiye edilmesini, uluslararası barışın tehdit edilmesini... kendisine "dert edinecek" ve daha da önemlisi kendi varlık nedenini tam da buradan kurabilecek bir sol partiye ihtiyaç var. Cumhuriyet, laiklik, seküler hayat... kaygıları, bize ne politik olarak ne de entelektüel olarak hiçbir şey kazandırmıyor, aksine her yönüyle geleceğimizden çalıyor.